31.12.12

Aylak Adam | Yusuf Atılgan

"Zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman."

Hemen hemen herkesçe sevilen bir roman; Aylak Adam. Benim için de bambaşka bir soluk, farklı bir eşik. Okuduğu kitabı tekrar okumayı izlediği filmi tekrar seyretmeyi sevenlerden değilim; ama aylak adam buna istisna. Okudukça dilin sadeliğini, kelimelerin su gibi akışını her bir cümlede tek tek farkediyor insan. Garip bir huzur hissi veriyor roman.

Kitabı mevsimler bölüyor: kış, ilkyaz, yaz, güz. İlkyaz, Günlerin adı sürelerince yaşanılan olayların değerine göre değişebilir. Bugün şimdilik "paltosonu çıkardığı ilk gün"dü... diye başlıyor. Esasında daha ilk sayfalardan rengini belli ediyor yazar; Ceketini giyip ayakyoluna girdi. "Kötü yazarın yasak bölgesi. Neydi o kaldırıp attığım dünkü kitap! Adam sabah kalkıyor, yüzünü yıkıyor, parkta oturuyor, yemek yiyor, sevgilisiyle dolaşıyor, gecenin bir vakti evine gelip yatıyor. Hiç mi çişi gelmedi? İnanılacak şey değil..." Ayak yolundan çıkınca tıraş oldu. Henüz ilk satırlardayken ne ile karşı karşıya olduğunu az çok kestirebiliyor okur.

İstanbul'u daha bir başka seviyor insan Aylak Adamla. Aylak Adamla Sultanahmet'e gidiyorsunuz. Nişantaşı'ndan Maçka'ya iniyorsunuz. Fındıklı'da bir kunduracı vitrinin önünde dikiliyorsunuz. Karaköy'de inip, Beyoğlu'nu boylu boyunca adımlıyorsunuz... İstanbul'a, İstanbullulara birde onun ruhuyla bakıyorsunuz.

Ara ara sancılı çocukluk dönemlerine şahitlik ettiğiniz de oluyor, heyecanla yeni bir aşk peşinde koştuğunuz da. İlişkilere, sorumluluklara, hayatın olağan akışına daha önce bakmadığınız bir gözle bakma şansı veriyor Aylak Adam.


Sadeliğin bu kadar yakıştığı, az kelimeyle yoğun hislerin yaratıldığı, tek bir kelimenin fazla ya da eksik olmadığı böyle bir kitabı anlatırken lafı uzatmaya utanıyorum. Benim nedense sonbahardan kışa geçtiğimiz günlere yakıştırdığım bir roman; ama herhalde hiç bir gün böyle bir kitabı okumak için yanlış zaman olmaz.

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© But First Let Me Read
Maira Gall