22.2.15

İstanbul Hatıralar ve Şehir | Orhan Pamuk

"Bu kitap bu kader hakkında..."

"Manzaranın güzelliği hüznünde yatar."
Ahmet Rasim

“Hüznü bir zevk edinenler yaşıyorlar burada.” 
 Yahya Kemal 

Pamuk’un İstanbul’u ve hatıralarını, esasında daha isabetli bir yaklaşımla; hatıralarıyla İstanbul’u İstanbulla hatıralarını anlattığı eseri, hemen her sayfasında okuyucuya bir gölge gibi eşlik edecek olan hüzne atıflarla başlıyor.  Ona göre son yüzyılda İstanbul’un ve içinde yaşayanların birbirlerine karşılıklı bulaştırdıkları en kuvvetli ve kalıcı duygu hüzün. Hüznü bireyin melankolisinden ayıran şey ise tüm bir şehrin müştereken hissettiği ve aslında artık şehre mi daha ait o şehrin insanlarına mı daha ait ayrımının yitirildiği bir kara duygu olması. Yazarın zihninde şehrin siyah beyaz ruhuna yön veren bu yoğun kara duygu kentin her bir kaldırımına ve varlıklısından yoksuluna, yeni doğanından ölüm diğerleri tarafından -bencil bir yaklaşımla- kendisine yakıştırılacak yaşta olanına kadar, her insanına sanki bir doğum izi gibi işlenmiş. Öyle ki sanki hüzün olmasa İstanbul’da İstanbul olmayacak. O yıllanmışlık hissi, çaresizlik ve çaresizliği kabullenmenin rehaveti olmasa, İstanbul, yazarın anılarında böyle güzel ve gerçekçi durmayacak. Hüzne yapılan övgülerin okur tarafından sorgusuz sualsiz benimsenmesi biraz da bundan sanırım.

Kronolojik bir dille hayatını ve şehrin dönüşümünü anlatmayı seçen yazar, çocukluktan itibaren ilk hatıralarıyla başlıyor ve her bir anıda biraz da kendini buluyor insan. Babaanne-anneanne evleri, aile hayatı, ömrümüzce sürecek kalabalığa okulla karışmanın şaşkınlığı, henüz somutlaştırmanın dayatılmadığı çocuk zihniyle “Allah” kavramını anlamlandırmaya çalışma çabaları... Her bir evrede kendi geçmişinizden parçaları anımsıyor yer yer kıyasa gidiyor kimi zaman da zihninizde benzer bir iz yakalamak için kendinizi zorlarken buluyorsunuz.

Kitap pek çok yazardan içerdiği alıntılarla salt edebiyat severler için değil yazarın resimle ilgili geçmişi sayesinde resme meraklı okurlar için de değerli bir kaynak olarak çıkıyor karşımıza. Ama beni esere dair heyecana sevk eden asıl sebep, yazmanın başlı başına bir kendini açmak hali olduğunu düşünürsek, hatıralarını yazmanın kendini savunmasız bırakmaktan çekinmeyecek kadar ciddi bir cesaret işi olması ve kendi dünyasını böylesi bir cesaretle okuru ile paylaşan yazarın, büyük bir hayranlıkla okuduğum romanlarında yer verdiği kesitlerle hatıralarının bu denli örtüşmesi oldu. Bu kitabı okuduktan sonra Kara Kitap’ta Rüya ile Galip’in çocukken çıktıkları sandal gezintilerini, Cevdet Bey ve Oğulları’nda zamanla parçalanan aile servetini, köşk hayatından apartman dairelerine çevrilen aile birliklerini, Masumiyet Müzesi’nde değinilen cemiyet hayatını ve tüm bunların nasıl böylesi bir yalınlıkla ama bir o kadar da belirgin bir şekilde okuyucu ile paylaşıldığını daha iyi anlıyorsunuz. Füsun’dan bahsederken “güzelim” diyen Kemal, bu kitapta ilk aşkından bahseden ve her eseri ile gerçekten başka bir yazar olduğunu bir kez daha hissettiren Pamuk’un kendisi olarak çıkıyor karşımıza ve yine okurlarında merakla karışık puslu bir hayranlık uyandırmayı çabasız başarıyor.

© But First Let Me Read
Maira Gall