Erdek’teyim. Denizle arasına çay bahçelerini alan sokak sırasında, denizi-kumu kazanç kapısına çeviren, çoğu yerli kalanı ise tatilcilere kıyasla yerli sayılabilecek kadar yakın yerli insanların işlettiği dükkanların arasında yer alan kitapçıya girip bir Mahir Ünsal Eriş kitabı satın alıyorum. Ee Erdek’teyim nihayetinde. Okuyanlar bilir, yazarın kitapları Bandırma’nın, Çanakkale’nin, Erdek’in kokusunu ihtiva eder ve Ankara, İstanbul kıyaslarına yer verir bolca. İstanbul’da yaşayan bir Ankaralı olarak muhtemelen sonunda Ankara insanın, İstanbul şehrinin kazanacağı bu kıyaslara, heyecanla kulak kabartmak sanki doğduğum şehre bir gidip gelmişim, çocukluğumu bilen dostlarımla yüzde yüz temkinde buluşup “Sen hiç gelmiyorsun artık ama”lı sitemlerini giden insanın gülümsemesiyle karşılamışım hissi verir. Gitmek her zaman ve en kötü ihtimalle bir parça güzeldir çünkü.
Sahilde
bir heves alıyorum elime kitabı, kelimelerine aşina olduğum bir yazarın henüz
okunmamış kitabına başlamanın beklentisi ve güveniyle. Yanıltmıyor beni yazar
daha ilk öykülerde olmazsa olmaz benzetmeleriyle ve neresinden baksan kendine
has o güzel diliyle bir biri ardına akıyor sayfalar. Benim
öyküm olsa başka bir ad koymayı
yeğleyeceğim “biten bir aşkın ardından” adlı öyküye geldiğinde ise sıra, tebessümlerim
küçük ama kontrolsüz kahkahalara dönüşüyor. Öykü boyunca yazarın iç sesi eşlik ediyor
okura. Sevgilisinin güzelliğiyle kendini
yarıştıran, sorulan soruya yarı-küçümser bir tavırla hafifçe gülümseyerek cevap
veren garsona duyanın sevecenlikle karşılayacağı masum bir öfkeyle söylenen,
aidiyetini sorgulayan, değişime hayretle başlayıp yaşlanmanın geriden gelen
nesille kendi farkettirdiği çıkarımına varan, kapısında sabahladığı gençlik
aşkının şimdi evli olduğu tahmininden hareketle kar zarar hesabına girişen ve
bir banka bahtsızlığının simgesi olma önemini atfeden, baştan sona içtenlikle okura
kendini açan bir iç ses bu.
Hepi
topu on bir sayfa bir öykü ama öyle gerçek ki tüm o kelimeler, ikinci kez bu
defa yüksek sesle ve eşzamanlı kahkahalar eşliğinde çocukluğumdan beri
tanıdığım dostuma öyküyü yeniden okumak ve Engin Çay Bahçesi’nde, Zeytin Adası’nı görüş açıma alıp dut şurubu
içmek düşüyor benim de okur olarak payıma.